Tuesday, August 11, 2015





Aşkla göz göze gelenler bilirler ki, aşk bedenden öte ruhtur. Bir cismin, bir fikrin, bir ismin ötesine geçmektir o.
Şairlerin kayıp sözleri, nazenin güzellerin gül damlası gözyaşları, nice yiğitlerin feryatları hep bu üç harf üzerine değil midir?

Kimi yitik bir şehirde arar onu, kimi misk kokan bir tende kimi de hiç görmediği, bilmediği o öte alemlerde...

Bana gelince;

Ben de aşkı cismaninin ötesinde arayanlardanım. Çünkü bilirim ki bedene duyulan aşk geçicidir, saman alevi gibi zira bir göz açıp kapamak vakti yeter giyilen ateşten gömleğin kül olmasına.


Ruhu ruhuma gülümseyen, öyle ki düşümde bile gerçek, gerçeğimde bile düş sandığım bir sevda düşmeli payıma. Öyle bir sevda ki bu ateşi kalbimizde yakan tek gerçeğin ayinesi olabilir ancak. Bir gül cemalden öteleri görmek gibi, görüp de şükretmek varlığına; hem yaratanın, hem yaratılanın.


Ne zaman ki sürsem yüzüne yüzümü...


İçimde çaresiz çırpınan yüreğin lisanı, o vakit kaleme gelmeli, dile gelmeli...

Güldüğünde yağmurlar inmeli gökten...


Bir melek konup da omzuna fısıldamalı feryad-ı figanımı:

"Ey gönlümün dildârı, efendisi... Seninle vuslata ermek saadetlerin en güzeli..."

C.D. (Eşruhum'a, Aşkla...)

Bu satırlar benim kalemimden eşim için dökülenler...


Bu yazımla size aşka olan bakış açımı anlatmaya çalıştım biraz. Düşündüm ki bu cümleleri anlayanlar neden bu kitabı okuyup, beğenip de paylaştığımı da anlarlar.
Kitapları uzun uzuuun yorumlayıp da okumak isteyenlere bir şey bırakmayan yorumları pek sevmiyorum. Aşk hakkında düşüncelerimiz ucundan kıyısından benziyorsa eğer siz de bu kitabı seveceksiniz demektir. Üç farklı zamanda, üç farklı aşkın hikâyesini okuyacaksınız. Biri susmakla, biri vuslatla, biri de yanmakla sonlanan üç aşk...


Aşkın gerçek manasını arayan üç kayıp ademi tanıyacaksınız... Ve yüzyıllardır aşka ev sahipliği yapmış koca şehir olan İstanbul'u bir de ona âşık bir adamın gözünden dinleyeceksiniz.




Tanıyanlar bilir Mevlana'ya hayranlığı bambaşka boyutlarda olan biriyim. Tam da bu sebeple onun felsefesinden, onun ruhundan bir tutam dahi bulabildiğim kitapları nerede bulsam yazarına falan bakmadan direk alırım.

Bu yazarı tanımıyorum daha önce ismini duymamıştım. Kalemi güzelmiş, dili de akıcı. Kitap Nesil Yayınları'ndan çıkmış. Okumak isteyenlere şimdiden iyi okumalar. :)

*** Bu arada ahşap mevlevi bana Konya hatırası... İstanbul'dan sonra en sevdiğim şehir. Hoş görünün başkenti, Mevlana'nın evi Konya'ya selam olsun... :)


Sevgiler,





Cookie




Aslında bugüne böyle bir havayla uyanınca akşama kadar sadece siyah-beyaz film izleyelim dedik Clark'la. Ancak postadan bu ciciler çıkınca mısırlar patlayana kadar hemen bir postla paylaşayım istedim.
Ne zamandır yurtdışından gelmesini bekliyordum. Bakalım neler yapacağız bu
güzellerle. Artık Washi Tape çılgınlığında ben de varım... Ev yapımı tazecik bir fincan ıhlamur;

Ve "Run Around Sue" ile İyi Haftasonları... :)




Clark'la kurduğumuz bu sihirli yuvanın üçüncü ayını bıraktık geride tarihler 2 Eylül'ü gösterdiğinde. Haftaiçi eve biraz geç geldiğimizden kutlama havasına pazar günü itibarıyla girmiştik zaten. İki aydır hep akşam yemekleriyle kutluyoruz bu ay değişik bir şey yapayım dedim ve attım kendimi mutfağa. Ortaya böyle bir çay saati çıktı. :)


Ne zamandır hazırlamak istediğim cupcakeleri yapabildim en sonunda...




Ancak bendeki vanilyalı tariften sadece altı adet çıkınca diğer kalıplarım boş kaldı. 6 tane cupcake benim süper güçlü Superman'ime asla yetmez telaşına kapılınca aklıma Sevgili Esra'nın paylaştığı Dr. Oetker muffinler geldi. Bir koşu eşime aldırdım ve diğer altı kalıpla gördüğünüz üç kalıbı da onunla doldurdum. :)




Gelelim benim yaptıklarıma... Bunlar bizim evde haftanın sipesiyali oldu diyebilirim. Günün anlam ve önemine uygun olarak hazırladığım vanilyalı keklere "Böğürtlenli" bir frosting hazırladım....


Kekler için terayağı, un, esmer şeker, k.tozu, vanilya özü ve sütten oluşan göz kararı karışımım dediğim gibi yalnızca altı adet çıktı birdahakine miktarları fazlalaştıracağım. Kesin miktarlarla tarifi ayrıntılı olarak ekleyeceğim. Keklerin içini oyup çikolata koymaktı ilk niyetim ama fazla vakit kaybetmemek için damla çikolata serptim.


Frostingi ise iki paket krem şanti ve dondurulmuş böğürtlenle hazırladım.

Ama sofrada belki de en önemli şey yapılanların içine bol miktarda AŞK katılmış olmasıydı. :)




Cupcakelerin üzerlerinde ve masada gördüğünüz süslemeler de yine benim Chalk Board tutkumun eserleri. :) Biraz karton ve tebeşirin yapamayacağı şey yok! Ne dersiniz?


Bu da peçeteliğim. Artık bana "kartlık" gibi bir şey oldu çünkü boyutu küçük içine peçete koymaya kıyamıyorum. Zira koyduğum peçete peçeteliğin güzelliğini kapatıyor, çaydanlık görünmez oluyor ve sofrada kocaman bir peçete yığını varmış gibime geliyor. :) Ben de artık kendisini bu şekilde değerlendiriyorum.

Bu gördükleriniz de mönüye sonradan eklenenler. Tam biz keklere saldırıp çay keyfi yapacağımız sırada çat kapı misafir sürprizi ile karşılaştık. Bunlar haricinde makarna salatası, kedi dili tatlısı, kısır ve patatesli milföy de acilen mönüye eklelenenler arasında olsa da resimlerini çekecek vakit bulamadan misafirlerim eve ulaşmıştı. :)


Kalıplara yetecek kadar kek hamuru çıkmamasına ve süslerken krema torbamın azizliğine uğramama rağmen, misafirlere ve tabii ki sevgili eşime göre günün kazananı "Böğürtlenli Cupcake"lerdi. :)


İşte bir ayı daha böyle uğurladık...


Biz tam üç aydır cennetteyiz... Ya siz?

Cennet demişken... Billy Fury'nin o cennet kaçkını sesi de bize eşlik edenler arasındaydı o gün...


Sevgiler,

Cookie







Bu notluk evimize nereden geldi inanın bilemiyorum. Sanırım düğün öncesi tadilat zamanlarında ustalardan biri getirmiş olmalı. Zira eve yerleştik yerleşeli çalışma masasının üzerinde duruyordu esrarengiz bir şekilde. Eşim de ben de hatırlamıyoruz nasıl oldu da çalışma odamızın baş köşesine yerleşti. :) Zaten ihtiyacımız vardı böyle bir şeye not kağıtlarının el altında bulunması güzel oluyor. Ama bu mavi rengi ve dahası üzerindeki reklam kokan hareketler pek hoşuma gitmiyordu. Kağıtlar bitsin atarız nasılsa gözüyle bakıyorduk ama atmak yerine yenilemek en güzeli değil mi? :)


Öyleyse gelin bakalım bu esrarengiz, kaçak notluk nasıl bir işlemden geçmiş...


Buyurun önce kendisinin orijinal haliyle bir tanışın.




Kendisine Washi Tape giydirmeye karar verdim ama küçük bir sorunumuz vardı. Elimdeki desen şeffaf yani alttan kutunun rengini ve üzerindeki yazıları belli ederek kaplamayı anlamsız ve karmaşık bir hale getirecekti. Bu yüzden Washi Tape'den önce dışını beyaz kağıtla kapladım ki desenlerim açık renkli ve homojen bir zemin üzerinde daha net görünsün.

Güzelce her yeri kapattıktan sonra sıra bantlamaya geldi... Düzgünce ilk kenardan başladım.

Sırayla giderek bütün yüzü kapladım. İşte oldu.

Üst kısım boşta kaldı gördüğünüz gibi. Orası için farklı planlarım var. Hani önceki postta üçüncü aya hazırladığım masaya özel kullandığım Chalk Board hilesi vardı ya... İşte onu kullanacağım buraya. :) Bize boyuta uygun kesilmiş siyah bir karton ve biraz tebeşir lazım şimdi.

Şimdi de kartonumuzu güzelce yerine yapıştıralım.Sonra üzerine tebeşirle istediğimizi yazacağız. Yalnız yazarken dikkat etmemiz gerek çünkü karton tahta kadar kolay silinmiyor ardında buğu bırakıyor. Minik hataları ıslak mendilin ucuyla nazikçe temizleyebilirsiniz elbette

Ve taaa taaam..

Bakalım nereden nereye gelmişiz...

Sizce de böyle daha yakışıklı ve esrarengiz olmamış mı? :)


Mutlu bir haftasonu diliyorum...


Sevgiler,

Cookie